1990 - Şubat Ayı
Yeni
Büyük Vahiy İmanlılar
için Harika Haber
Doğrular Gerçekte Ölmezler
Onlar Direkt Cennete Giderler
İman edip doğruluğa çalışanlara, akan nehirleri olan bahçelere sahip olacaklarının müjdesini ver. Oradaki ürünlerden rızıklar sunulduğunda “Bu bize geçmişte verilendir” diyecekler. Kendilerine benzer rızıklar verilecek ve orada tertemiz eşlere sahip olacaklardır. Sonsuza dek orada kalacaklar. (2:25) | |
Tanrı uğrunda öldürülenlerin ölü olduğunu sanmayın; onlar Rablerinin katında diri olup rızıklandırılmaktadırlar. (3:169) | |
Tanrı uğrunda öldürülenlere “Onlar ölüdürler” DEMEYİN. Çünkü onlar diridirler fakat siz algılamazsınız. | |
Ey iman edenler! Sizi hayatta tutan şeye davet ettiğinde Tanrı’ya ve elçiye yanıt verin. (8:24) | |
Tanrı uğrunda göç edip sonra öldürülenler veya ölenler var ya, Tanrı kesinlikle onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. (22:58) | |
Orada ilk ölümün ötesinde ölüm tatmazlar ve Tanrı onları Cehennem azabından korur. (44:56) | |
Ona “Cennete gir” denildi. O da dedi ki “Keşke (yeryüzündeki) halkım bilseydi Rabbimin beni bağışladığını ve beni onurlu kıldığını.” (36:26-27) |
3:81 ve 46:9’da belirtildiği gibi, Tanrı’nın Antlaşma Elçisi yeni bir şey getirmez; aldığım ve size aktardığım her şey zaten Kuran’dadır. Bununla birlikte, Kuran, Yüce Tanrı tarafından belirli bir zamanda vahiy için tutulan bilgilerle doludur. Şimdi yukarıda gösterilen ayetlere bakmanın ve harika haberi öğrenmenin zamanı geldi: DOĞRULAR ÖLMEZLER; onların hayatları bu dünya üzerinde önceden belirlenmiş olan sona geldiğinde, ölüm meleği onları sadece dünyevi bedenlerini terk etmeye ve bir zamanlar Âdem ve Havva’nın yaşadığı aynı Cennet olan Cennete gitmeye davet ederler. Cennet, Âdem ve Havva’dan beri var olmuştur.
89:27-30’dan, Tanrı’nın imanlıların ruhlarını davet ettiğini öğreniyoruz: “Cennetime Girin.”
BENİM KENDİ TECRÜBEM
Tanrı’nın peygamberlerle olan antlaşması 3:81 uyarınca yerine getirildiğinde, doğruların ŞU AN yaşadığı (4:69) Cennete götürüldüm. Vücudum burada yeryüzündeyken, ben Âdem & Havva’nın olduğu aynı Cennetteydim.
İNKÂRCILAR
İnkârcılara gelince, onlar ölüm anında Cehennemliik olduklarını bilirler. Melekler onların yüzlerine ve arkalarına vururlar (8:50 & 47:27), ruhlarını çıkarmalarını emrederler (6:93), sonra da “ruhlarını koparırlar” (79:1). Kuran bizlere inkârcıların 2 ölümden geçeceğini öğretir (2:28 & 40:11). Onlar öldürüleceklerdir — Yargı Günü’ne kadar süren sürekli bir kâbus içinde, gece gündüz Cehennemi seyrettikleri bir hiçlik hali (40:46). Cehennem henüz var olmamıştır (40:46, 89:23).
Elbette Doğrular Göçerler
Söz konusu yeryüzündeki insanlar olduğunda, doğrular “ölürler.” İnsanlar doğruların sadece bedenlerini terk ettiklerini ve Cennete devam ettiklerini fark etmezler. Yukarıda gösterilen ayetler kendi kendini açıklayıcıdır. Onlar bize doğruların sadece bir kez öldüğünü söylüyor — büyük kavganın bir sonucu olarak zaten tecrübe ettiğimiz tek ölüm (38:69). Arkadaş ve akrabaları hala dünyada yaşarken doğruların Cennete gittiğine dair en iyi delili 36:26-36:27’de görüyoruz. Hawaii’ye gidip bizi orada beklemek gibi. Ayrıca 16:32 & 6:60-62’ye de bakınız.
DEFORME OLMUŞ, GELİŞME
ENGELLİ VE AÇLIK ÇEKEN ÇOCUKLAR
Bu, ateistlerin yanı sıra
Tanrı'ya inandığını itiraf eden çok sayıda insan tarafından sorulan ortak bir
sorudur: "Eğer Tanrı adil ve merhametliyse, neden masum çocuklara acı
çektiriyor?" Açıkçası, bu insanlar bu tür felaketlerden yalnızca Şeytan'ın
sorumlu olduğunu anlamamaktadır; bu felaketler Şeytan'ın bu dünyanın geçici
yöneticisi olarak belirlenmiş beceriksizliğini yansıtmaktadır. Şeytan
krallığını, yani bu dünyayı mükemmel hale getirmek için çok uğraşıyor ama bunu
başaramıyor. İşte bütün mesele budur. Bağımsız bir "tanrı"
olabileceğine dair eski iddiasının bir yalan olduğu ortaya çıkmıştır. Tanrı
asla zerre ağırlığında adaletsizlik yapmaz (4:40).
Deforme olmuş, gelişme
engelli ve/veya açlıktan ölen çocukların rolünü anlamak için tarihte "Göksel
Toplumdaki Büyük Kavga"ya kadar geri gitmeliyiz (38:69). Milyarlarca yıl
önce, Tanrı ve O'nun yarattıkları vardı. Ölüm henüz yaratılmamıştı (67:2) ve
her şey mükemmeldi. Sonra, yaratıklardan biri, Tanrı vergisi güçlerine kendini
kaptırdı ve bağımsız bir "tanrı" olarak bir egemenlik sürdürebileceği
düşüncesine kapıldı. Bu durum Tanrı'nın yarattıkları arasında farklı görüşlerin
ortaya çıkmasına neden oldu. Şekil 1'de gösterildiği gibi, Tanrı'nın
yarattıklarının büyük çoğunluğu Şeytan'ın üstünlük taslayan düşüncesinin küfür
olduğunu, bunun kibir, ego ve cehaletten kaynaklandığını biliyordu.
MELEKLER
Şeytan'a karşı çıkan ve Tanrı'nın mutlak otoritesine sarılan yaratıklar "melekler" olarak sınıflandırıldı. Sayıları o kadar çoktur ki, onların sayısını sadece Tanrı bilir. Melekler bile kaç tane olduklarını bilmezler (bkz. Şekil 1).
Şekil 1: Beyaz alan Şeytan'la aynı fikirde olmayan yaratıkları (melekleri) temsil etmektedir. Gölgeli alan ise Şeytan'la aynı fikirde olan yaratıkları temsil etmektedir.
Şekil 2: Gri alan suçlarını itiraf eden ve teslim olan yaratıkları temsil etmektedir (hayvanlar, çocuklar). Siyah alan: İnatçı suçlular
EN
MERHAMETLİ OLAN
Melekler, isyancıların
(Şeytan ve onunla aynı fikirde olanların) Tanrı'nın krallığından sürgün
edilmelerini, yani cehenneme atılmalarını önerdiler. Fakat En Merhametli Olan,
meleklere, "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi (2:30). Tanrı,
tüm isyancılara küfürlerini yeniden düşünmeleri ve tövbe etmeleri için bir şans
verilmesini irade etti. Tanrı, isyancılardan bazılarının muhtemelen kalabalığın
içinde sürüklendiğini ve bir şansı daha hak ettiklerini biliyordu. Bu ikinci
şansı 33:72'de görüyoruz. Böylece, tövbe etmeyi ve Tanrı'nın mutlak otoritesine
teslim olmayı reddedenler en kötü suçlulardır.
GÜNEŞ,
AY, YILDIZLAR, AĞAÇLAR, HAYVANLAR VE ÇOCUKLAR
55:6'ya bakarsanız,
"Yıldızların ve ağaçların secde ettiğini" görürsünüz.
En Lütufkâr, En Merhametli
olan Yüce Tanrı, suçlulara ikinci bir şans verdiğinde, suçluların büyük
çoğunluğu tövbe etmeyi kabul etmiştir. Bu dünyaya itaatkâr bir işlevle gelmeyi
kabul etmeleri karşılığında, Tanrı'nın krallığına geri döndürüldüler.
Sizden ve benden tövbe
etmemiz, egolarımızı öldürmemiz ve bu dünyaya at, köpek ya da deforme olmuş
çocuklar olarak gelmemiz istendiğinde, bunu reddettik. Bu çoğu insan için
aptalca bir hataydı (33:72). Dolayısıyla, acı çeken çocuklar, "fiziksel
olarak mükemmel olan" milyonlarca insandan daha şanslıdır. Anne babalarını
imtihan etme ve/veya cezalandırma işlevini yerine getirdikten sonra Cennete
giderler.
TANRI’YA SAVAŞ İLAN ETTİK
ŞİMDİ TÖVBE ETMELİ VE KEFARET ÖDEMELİYİZ
yazan Shakira Karipineni, MD
Kuran bize "Göksel
Topluluktaki büyük kavganın" (38:69) "Büyük bir Olay" olduğunu
bildirir. Gerçekten de bu, varoluşumuzdaki en önemli olaydır. Bu dünyadaki
yaşamımızın amacını tam olarak anlamak için, bu büyük kavgayı incelememiz ve
doğru bir perspektife oturtmamız gerekir.
Haydi
Yüzleşelim
Milyarlarca yıl önce, Şeytan
Tanrı'nınkinden daha iyi bir yer ve daha fazla güç vaat ettiğinde, tüm insanlar
ve cinler, Tanrı'ya ve meleklerine karşı Şeytan'ın başkomutanımız olduğu bir savaşa
girdi. Böylece fiziksel bir savaş oldu; aslında Şeytan'ın tarafında Tanrı'ya
karşı savaştık. Tanrı, Her Şeye Kadir Olan Tanrı olarak, bizi en etkili şekilde
alt etti ve hepimizi S.E.’ler (savaş esirleri) olarak aldı. Bizi yok
edebilirdi, cehennemde sonsuza dek yakabilirdi - O'nun mutlak otoritesine karşı
geldiğimiz için bu sonlardan herhangi biri oldukça uygun olurdu. Melekler O'nun
tam olarak bunu yapmasını bekliyorlardı. O'nun bu hainlere bir şans daha
vermesine çok şaşırdılar (2:30).
Tanrı bize bir şans daha
verdi, çünkü aramızdan bazı asilerin kalabalığa karıştığını, ama O'na gerçekten
inandığını biliyordu. Aramızdaki başka bir şansı hak edenleri kurtarmayı irade
etti.
Bu konuda yazmamın nedeni,
işlediğimiz korkunç suçu bize hatırlatmaktır. Çoğu insan (düşündüklerinde ve eğer
düşünürlerse) hatalarının Şeytan'ın bir tanrı olabileceğine sessizce inanmak
olduğunu düşünür. Tanrı ve melekleriyle, Şeytan'ın safında fiziksel olarak
savaştıklarını hatırlamazlar.
Bu nedenle uyanmalı, hatamızı
anlamalı ve yaşamımızın her dakikasını Tanrı'dan bağışlanma dileyerek, O'na
şükrederek ve merhamet etmesi için yalvararak geçirmeliyiz. Günahın bedelinden
kurtarılmak için O'nun yolunda canımızla ve paramızla sürekli ve aktif bir
şekilde çaba göstermeliyiz.
Muhammedîler Tanrı'nın
Birleştirici Bir Elçi Göndermedeki Hikmetini Sorguluyor
Aralık 89 tarihli "The
Message" (Kuzey Amerika İslami Çevre Dergisi) Omar Afzal'ın "İslam
Peygamberlik Hakkında Ne Diyor" başlıklı bir makalesini yayımladı (Sayfa
23). Sayın Afzal, Muhammed Peygamber'in "Son Elçi" olduğunu
söylememiş olsa da, derginin editörü, insanoğlunun elçiliğe son halini verme
yönündeki trajik eğilimine (40:34) karşı koyamamış ve Muhammed Peygamber'in
aynı zamanda "Son Elçi" olduğunu belirten bir alt başlık eklemiştir.
Kuran'daki gerçek şudur: Tanrı’nın
Antlaşma Elçisi 3:81'de çok açık bir şekilde önceden haber verilmiştir; Yüce Tanrı
tarafından, Kuran da dâhil olmak üzere tüm kutsal metinleri arındırmak ve tüm
dinleri YALNIZCA Tanrı’ya tapma sancağı altında bir araya getirmekle
görevlendirilmiştir. 33:7'den, Muhammed Peygamber'in Tanrı'nın Antlaşma Elçisi
olmadığını öğreniyoruz. Tanrı, Tanrı’nın Antlaşma Elçisi'nin adını "Reşad
Halife" olarak açıklayan karşı konulamaz Kuranî ve fiziksel kanıtlar
sağlamıştır. Bu Kuran gerçeklerini reddeden hiç kimse artık Müslüman değildir
(3:82-91).
Belli ki Bay Omar Afzal,
konusunu iyi araştırmış. Bu nedenle Muhammed Peygamber'in Son Peygamber
olduğuna dair Kuran gerçeğini tekrarlamıştır (33:40). O son peygamberdi çünkü
son kutsal yazıyı tebliğ etmişti. Aynı ayet (33:40) bize Muhammed'in son elçi
olmadığını söylemektedir.
Neden
Şimdi Başka Bir Elçi?
"The Message"
editörü Muhammed'den sonra bir elçi gönderilmesi fikrini reddeder ve makalenin
yazarı Omar Afzal, Muhammed Peygamber Son Kutsal Yazı olan Kuran'ı tebliğ
ettiğine göre, başka bir elçiye gerek olmadığını belirtir! Böylece Tanrı'nın hikmetini
sorgulamaktadır.
GERÇEKLER
Yaratıcımızın kararı, tüm
peygamberler bu dünyaya geldikten ve tüm kutsal yazıları ilettikten sonra, birleştirici
bir elçi göndermektir (3:81). Hiç kimse bu Kuran gerçeğini inkâr edemez ve
Kuran'a inandığını iddia etmeye devam edemez.
Gerçek bir teslim olan,
gerçek bir Müslüman, meseleye, Tanrı’nın, tüm kutsal yazıları arındırmak ve birleştirmek
için Kendi Antlaşma Elçisini göndereceği temel inancıyla bakacaktır. Gerçek bir
Müslüman şunu soracaktır: "Tanrı’nın Antlaşma Elçisi ne zaman gelecek?
Nasıl görünüyor? Adı nedir? Onu nasıl tanıyacağım? Onu nasıl destekleyebilirim
ve kutsal misyonuna nasıl katılabilirim? Onun çağdaşlarından veya ortaklarından
biri olacak kadar şanslı olacak mıyım?
BİR
ELÇİYE İHTİYACIMIZ VAR MI?
Omar Afzal, Muhammed
Peygamberden sonra bir elçiye ihtiyacımız olmadığını söylerken Tanrı'nın hikmetini
sorguladı. Mükemmel bir şekilde korunmuş Kuran'a sahip olduğumuz için artık bir
elçiye ihtiyacımız yok diye düşündü.
Ancak Müslümanlara dikkatli,
hatta çok da dikkatli olmayan bir bakış, onların yaptıkları her şeyin yanlış
olduğunu kanıtlar. Dolayısıyla atalarından miras aldıkları bozuk dini yaşamaya
devam ettikleri takdirde sonları mutlaka cehennem olacaktır. Bir elçiye ihtiyacımız
yok mu? En Merhametli Olan, büyük rahmeti, lütfu ve sonsuz bilgeliğiyle, şimdi
bizi cehennemden kurtaracak bir elçinin gelmesini irade etmiştir. SP'nin son
birkaç sayısı, Müslümanların Kuran'a aykırı her şeyi yaptıklarına ayrıntılı
olarak işaret etti: Abdestleri, Namazları, Zekâtları, oruçları ve Hacları hepsi
yanlış. Bir elçiye ihtiyacımız var.
Tüm
Muhammedîlere Çok Utanç Verici Bir Soru:
Ezanınızda Kaç Kelime Var?
yazan
Edip Yüksel
Muhammediler, kendilerinden
önceki Hıristiyanlar gibi, peygamberlerini onun iradesi dışında
putlaştırmaktadırlar. Bu nedenle, Muhammed Peygamber'in ağzından bize gelen Kuran,
ibadetlerimiz sırasında Tanrı’nın adının yanında herhangi bir isim
söylemekten bizi men etmektedir (72:18). Ancak Muhammediler, şehadetten ezana
ve namaza kadar Tanrı’nın isminin yanına kendi putlarının ismini koymakta ısrar
etmektedirler. Bu, tanımı gereği Şirk tir (putperestlik).
Buna ek olarak, Muhammed'in
ağzından çıkan Kuran, pek çok ayette bize "eksiksiz, mükemmel ve tamamen detaylı"
olduğunu bildirir (6:19, 38, 114; 7:52; 11:1; 12:111; 41:3). Elbette
Muhammediler putlarına inanmazlar; Şeytan'ın kendilerine "Hadis ve
Sünnet" adı altında verdiklerini ona atfederler.
Tamam,
işte "Sahih" bir Hadis
Sınırlı bilgisi nedeniyle
Şeytan takipçilerini zor durumlara sokar. Örneğin:
Müslümanların en saygın iki
"sahih" Hadis kitabı olan Tirmizî ve Nesaî'de, Peygamber'in Ezan'ın
19 kelimeden oluştuğunu bildirdiği bir Hadis görürüz.
Tamam, haydi "Müslüman"
dünyada uygulanan Ezan kelimelerini sayalım:
(1) Allahu (2) Ekber
(3) Eşhedu (4) ellã (5) İlahe
(6) İllã (7) Allãh.
(8) Eşhedu (9) enne (10)
Muhammaden (11) Resul (12) Allãh.
(13) Hayye (14) 'Alã (15) El-Salãh.
(16) Hayye (17) 'Alã (18) El-Falãh.
(19) Allãhu (20) Ekber.
(21) La (22) İlãhe (23) İlla
(24) Allãh.
Böylece Muhammediler Ezan'a
fazladan 5 kelime ekleyerek kendi putlarına itaatsizlik etmektedirler!
Muhammedilerin Ezan'ında 5 kelimeden oluşan sadece iki cümle vardır:
"Eşhedü enlâ ilâhe illâllah" ve "Eşhedü enne Muhammeden
Resûlullah".
SORU
Eğer Muhammediler gerçekten
Peygamber'e itaat etmek istiyorlarsa, bu iki ifadeden birini kaldırmaları
gerekecektir: "Eşhedü en lâ ilâhe illallah" (Tanrı’nın yanında başka tanrı
olmadığına şahitlik ederim) ya da "Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah"
(Muhammed'in Tanrı’nın elçisi olduğuna şahitlik ederim). Soru şu: Hangisi
olacak?
Minna Nijerya'dan Sheh
Adam'ın Çok Basit, Güçlü Keşfi
Bu keşif, ilk namazda 2,
ikincide 4, üçüncüde 4, dördüncüde 3 ve beşincide 4 rekât kılmamız gerektiğini
doğrulamaktadır. Bu sayılar yan yana yazıldığında şu sonucu verir:
2 1 4 2 4 3 3 4 5 (19'un
katı)
= 19x112759655
Bu, günlük 5 vakit namazın
(Salat) her birindeki Rek'at sayısını belirtir. Beş namazdaki rekât sayılarının
şu şekilde olduğuna dikkat ediniz: 24434, yani 19'un katıdır. Shehu Adam her
bir namazın sayısını eklemiştir
M. Abib ve A. Arık’tan Yeni
Keşifler
Mahmut, ayet numarası 19'un
katı olan her ayette geçen "Allah" kelimesini saymıştır. Kuran
boyunca bu ayetlerdeki toplam 133, 19x7'dir. Allahu Ekber.
Abdullah, 5 vakit namazın 17
rekâtını (birimini) 1'den 17'ye kadar numaralandırdı. Her rekâtın numarasından
sonra, her rekâtta okumamız gereken surenin numarasını (Sure 1) koydu: 1 1 2 1
31 4 1 5 1 6 1 7 1 8 1 9 1 10 1 11 1 12 1 13 1 14 1 15 1 16 1 17 1
Bu sayı 19'un katıdır; 1’nci
surenin her rekâtta okunması gerektiğini teyit eder.
Her bir namazın
rekâtlarını numaralandırır ve her rekâttan sonra sure numarasını (1)
yazarsanız: 1121 11213141 11213141 112131 11213141. Bu sayı da 19'un katıdır.
Öğle namazının ilk 2 rekâtını çıkarırsanız Cuma gününün sayısını elde
edersiniz: yine 19'un katıdır. Allahu Ekber. Daha fazla açıklama için arayın
veya yazın.