22-11-2024 Cuma Hutbesi
1.Kısım
Elhamdülillah: Tanrı’ya övgüler sunuyoruz.
Eşhedü en la ilahe illa Allah, vahdehu la şerike leh: Tanrı’dan başka bir Tanrı’nın olmadığına, O’nun bir ve tek olduğuna ve ortağının bulunmadığına tanıklık ederiz.
Dil, ırk ya da cinsiyet fark etmeksizin, herkes tek bir halk olarak, eşitlik içinde yaratılmıştır; ancak, kendimizi çeşitli cemaatlere bölen de yine bizleriz. Irk ayrımı dediğimizde yalnızca siyah ve beyaz veya aşırı şiddet içeren zorbalıklar gelmemeli akla. Yanımızdan geçen farklı uyruktan birine dair en ufak bir yargıya kapılıyorsak, bazı düşüncelerimiz yanlış demektir. Farklı bir dil duyduğumuzda zihnimiz yargılarla dolmaya başlıyorsa, derin bir sorunla yüz yüzeyizdir. İnsanların farklı oluşu doğaldır ve bu çeşitliliğin ortasında hepimizi birleştiren tek bir gerçek vardır: Tanrı. Unutmamız gereken bir diğer gerçek ise, yargı gününe topluluk olarak değil, tek tek bireyler olarak varacağımızdır. Bu farkındalıkla büyük bir yol kat etmiş olacağız. Çünkü geçici olan her şey önemsizdir; insanlar arasındaki bağlar da geçicidir ve vakti geldiğinde yok olacaktır. Bu yüzden, aramızdaki tüm bağlar, eninde sonunda kopmaya mukadderdir.
[6:94] “Sizi yarattığımız ilk andaki gibi bize birey olarak döndünüz ve size verdiklerimizi de arkanızda bıraktınız. Putlaştırdığınız ve size yardım edeceklerini iddia ettiğiniz şefaatçileri de sizinle birlikte görmüyoruz. Aranızdaki tüm bağlar kopmuş; oluşturduğunuz putlar sizi terk etmiştir.”
[23:101] Boruya üflendiği zaman, o gün aralarında hiçbir akrabalık bulunmayacaktır, biri diğeriyle de ilgilenmez.
[19:95] Onların hepsi, Diriliş Günü’nde O’nun huzuruna bireyler olarak gelecektir.
Tuttuğumuz takım, üye olduğumuz kuruluş, milliyetimiz veya Teslim Olanlar; bizlere hiçbir fayda sağlamayacaklar. Bir birey olarak yargı gününde bize yarar sağlayacak olan şey başkalarıyla olan ilişkilerimiz değil, başkalarına karşı sergilediğimiz tavır olacaktır. Kuran bizlere ebebeynlerimizle aramızın iyi olmasını öğütlemiyor, onlara en iyi şekilde davranmamızı söylüyor.
[17:53] Kullarıma, birbirlerine mümkün olan en iyi şekilde davranmalarını söyle, çünkü şeytan sürekli aralarını açmaya çalışacaktır. Şüphesiz, şeytan insanın en azılı düşmanıdır.
Tabuların yıkılması, insanın özgürlüğe attığı cesur bir adımdır. Zira farkında olmadan her şey bir puta dönüşebilir; sadece insanlar değil, semboller, nesneler ve düşünceler de bu tehlikeye açıktır. Bir kurdu, Tanrı’dan gelen asil ve vahşi bir yaratık olarak seviyorsan, bu doğrudur; çünkü onun varlığı, Tanrı’nın doğaya kattığı güzelliğin bir yansımasıdır. Kurucu, sarı saçları ve mavi gözleri, Tanrı’nın kusursuz tasarımı olarak görüp hayranlık duyuyorsan, bu da iyidir; çünkü estetiği, Tanrı’nın eliyle şekillenmiş bir sanat eseri gibi kabul edersin. Kırmızı ve yeşil renkler üzerinde bir adet Güneş, gözünde hoş birer ahenkle birleşiyor, doğanın renk paletinden armağanlar gibi görünüyorsa, bu da iyidir. Elinde meşale tutan mavi bir heykeli, Tanrı’nın bize sunduğu sanatsal dehanın bir eseri olarak seviyorsan, yine güzelliği ve anlamı Tanrı’ya bağlamışsındır. Fakat bu simgelere başka anlamlar yüklediğinde, onları kendi ellerinle bir put haline getirdiğinde tehlike başlar. Bir gün basitçe çizilmiş 19 adet piramit şeklinde çizgi bile gözünde kutsal bir yapıta dönüşebilir. Oysa gerçek özgürlük, tüm bu semboller ve figürler üzerinden inşa edilen tabuların ardındaki hakikati görebilmektir.
Bayraklar birer kumaş parçalarıdır. Rüzgarda dalgalandıkça kibrimizi kabartan, uğruna can verilen o şey, sadece dokunmuş ipliklerden ibarettir. Bu basit gerçeği kabul etmek çoğu kişi için gerçekten de zordur. Çünkü insanın ruhu, hakikatten çok hayale meyillidir. Bir sembol baktığımızda sıradan bir şekil bir renktir Ama bizler o simgelere anlam yükleriz, onları ululaştırır, yüceltiriz. Deriz ki “Bu bayrak, benim özgürlüğüm. Bu sembol benim kimliğimdir.” Oysa bir kumaşın özgürlükle ne ilgisi vardır? Bir desenin insanın özünü temsil etmesi nasıl mümkün olabilir? Korkutucu olan bu simgelerin zamanla kendi anlamlarını aşarak dokunulmazlığa bürünmesidir. Eleştiremez, sorgulayamaz hâle geliriz. Oysa insanın inandığı şeylerin sağlamlığını ölçmesi, onları hakikatin terazisinde tartması gerekir. Eğer bir bayrak gerçekten özgürlüğü temsil ediyorsa, neden başka bir bayrağın varlığı bu kadar rahatsız eder? Eğer bir sembol gerçekten bizim onurumuzu yansıtırsa, neden eleştiriye dayanamayıp kırılgan bir aynaya dönüşür? Buradaki asıl sorun Tanrı tarafından yetkilendirilmemiş herhangi bir şeye değer atfetmektir. Elçinin çevirisine değer veririz çünkü o çeviri Tanrı tarafından yetkilendirilmiştir. Yaşam önemlidir çünkü Tanrı tarafından kutsal kılınmıştır (6:151). Fakat kendi isteklerimiz doğrultusunda bir şeye kutsallık veremeyiz, onu önemli yapmak için kutsal sıfatlar yükleyemeyiz.
Tuubu ila Allah: Tanrı’ya tövbe edelim.
2.Kısım
Elhamdülillah: Tanrı’ya övgüler sunuyoruz.
Eşhedü en la ilahe illa Allah, vahdehu la şerike leh: Tanrı’dan başka bir Tanrı’nın olmadığına, O’nun bir ve tek olduğuna ve ortağının bulunmadığına tanıklık ederiz.
Haritadaki sınırlar, insan aklının birer uydurmasıdır; Minareler süngü, kubbeler miğfer değildir. Damarlarımızda akan kan, asaletin göstergesi olamaz; zira insanoğlu nihayetinde acizdir. Sorgulanmaması gereken tek gerçek, yalnızca Tanrı’nın mutlak hakimiyetidir.
[53:32] Onlar küçük kusurlar dışında büyük günahlardan ve taşkınlıklardan kaçınırlar. Senin Rabbinin bağışlaması çok büyüktür. Sizi topraktan başlattığından beri ve sizler annelerinizin karınlarında embriyo halindeyken O sizin tamamen farkınızda olmuştur. Bu nedenle kendinizi yüceltmeyin; O, doğru kimselerin tamamen farkındadır.
Bayraklar yanar, semboller değişir, heykeller yıkılır ama Tanrı’nın gerçekliği rüzgarla savrulan kumaş gibi değildir. Onu ne ateş yakabilir, ne de zaman eskitebilir. Ancak o gerçeklik çoğu kumaşın ardında görünmez olur. İnsanlar artık Tanrı’yı değil, bayrağı sever; Tanrı’yı değil, sembolü yüceltir. Unutmayın, bir sembole sarılarak kendimize fayda sağlamayız. Gözlerimizi açıp kumaşın altındaki boşluğu gördüğümüzde belki ilk kez gerçekten özgür oluruz. O zaman anlarız ki hiçbir kumaş parçası, hiçbir şekil insanın özüne değer katamaz. Kumaşın iplikleri çözülür ama Tanrı’nın dokusu bozulmaz. Öyleyse soralım kendimize: Bizim için gerçekten değerli olan şey bir bayrak mı, yoksa o bayrağın temsil ettiğini düşündüğümüz ama belki de çoktan unuttuğumuz Tanrı mı? Yeniden söyleyelim, bayraklara karşı bu sert tutumun sebebi bayrakların kötü bir şey olması değil, Tanrı tarafından yetkilendirilmemiş olmasına rağmen insanlarca çok fazla değer verilmesidir.
Değer verdiğimiz her şeyin tartışılmaz olduğunu düşündüğümüz bir dünya ne kadar daralır farkında değiliz. İnsan zihni eleştiriden korkarsa, özgürlük bayrağı altında esir, koca bir heykelin gölgesinde kör, büyük liderlerin ardından akılsızca sürüklenen bir kişiden farkı kalmaz. Oysa insanın özü, aklının sınırlarında dolaşabilme cesaretinde gizlidir.
Bırakalım yıkılsın kalbimizdeki taşlaşmış putlar, Korkmayalım. Eleştirinin rüzgarı, değer verdiklerimizin gerçek anlamını gün yüzüne çıkaracaktır. Çünkü sorgulamaktan korkan bir kişi, yalnızca kendi zincirlerini daha da sıkılaştırır. Ve unutmayalım, zincirlerimizi sevsek bile onlar bizi özgür yapmaz.
Milliyetimizin, mesleğimizin veya sahip olduğumuz statünün hayatımızdaki işleri kolaylaştırabileceğine dair en ufak bir hisse sahip olmamalıyız. İyi okul okursam mesleğim garanti olur diyor muyuz? Çocuklarım olursa yaşlandığım zaman rahat ederim diyor muyuz? Amerika’ya gidersem hayatım kolaylaşır diyor muyuz? Burada bakış açımız çok önemlidir: Hak eden bir ruhun refahı okul ile olmak zorunda değildir. Hak eden bir ruhun sağlığı için evlatları olmak zorunda değildir. Hak eden bir ruhun mutluluğu için Amerika şart değildir. Önemli olan hak etmektir.
Bazı şeyleri gözümüzde çok büyütüyor olabiliriz. Çalışmak istediğimiz yerin duvarları topraktan örülüdür ve onun gerçek sahibi Tanrı’dır. Beklenen evlat da, aynı topraktan şekillenecek ve onun bir parçası olacaktır. Üzerinde nice ülkelerin yükseldiği toprağın da tek hâkimi yine O’dur. Yeryüzünde tahminde dahi bulunamayacağımız kadar çok toprak tanesi vardır ve Tanrı hepsinin sayısını bilmektedir. Bu kadar yüce bir varlığın nimetlerini her yoldan bizlere ulaştırabileceği kesinken bir millete, ülkeye, kişiye, sembollere, bayraklara, heykellere ve nicesine bel bağlamanın mantığı nedir?
[7:58] İyi toprak, Rabbinin izniyle bitkilerini kolayca üretirken, kötü toprak zar zor yararlı bir şey üretir. Biz minnettar olan insanlar için vahiyleri bu şekilde açıklarız.
Equmis Salat: Namaz Kılalım
22.11.2024
Hutbe: Eren
Son yorumlar